top of page
  • Writer's picturefatmaturanaygoren

Çocuğumuzu Kendi Çocukluğumuzdan Ayrı Tutmak

“İnsan zihni, sürekli tohumların ekildiği verimli toprak gibidir. Tohumlar düşünceler, fikirler ve kavramlardır. Bir tohum, bir düşünce ekersiniz ve o büyür. Burada tek problem şudur: Genellikle bu verimli toprağa korku tohumları ekilir.”


Don Miguel Ruiz, Dört Anlaşma


Korkular üstüne düşünüp, çalıştığım günlerde bu satırlar bana güzel bir hatırlatma oldu. Anne olduktan sonra (bebeği koruma içgüdüsüyle birlikte değişen birçok hormonun katkısı da sağolsun :)) hiç olmadığım kadar endişeli bir insana dönüştüm. İzlediğim bir belgeselde bir çocuğun bakımını üstlenen kişinin (anne ya da baba, cinsiyet veya doğum yapan kişi olması farketmeksizin) beynindeki değişiklikler anlatılıyor ve o kişinin artık hayatının geri kalanında hep bir alarm halinde olduğu söyleniyordu.

Bunun çok doğal bir süreç ve hal olması ile birlikte geçmişten gelen korkularımızı tam da yukarıdaki satırlarda dediği gibi sürekli zihnimizde büyüterek hem bizim hem çocuğumuzun hayatını zorlaştırmamız da çok muhtemel. Bu gibi konulardaki farkındalığımı arttırmak ve bu durumları daha iyi yönetebilmek için bir süredir sanat terapisi alıyorum. Geçtiğimiz aylarda seanslardan birinde terapistim bir çalışma yaptırdı ve bana çok faydası oldu, ebeveyn olan arkadaşlarımla sohbet ederken birçok kişinin benzer durumları yaşadığını bir kez daha anladım ve buradan paylaşırsam belki aramızdan birilerine de faydası olur diye anlatmak istedim.


Bir kağıda kendi çocukluğumuzu çiziyoruz, nasıl bir çocuktuk, günlerimiz nasıl geçerdi, büyüdüğümüz ortam, ev neye benzerdi, neler yapardık gibi ve yanına bu resmi anlatan birkaç kelime yazıyoruz. Başka bir kağıda aynısını çocuğumuz için yapıyoruz. İki kağıdı yan yana getiriyoruz son olarak. Ben yapıp, ikisini aynı anda gördüğümde iki çocuğun ne kadar farklı olduğunu çok net bir şekilde görmüş oldum. Bunu tabii ki biliyordum bu arada ama inanın bana çalışmayı yapıp kağıtta özellikle ikisini yan yana görmek bambaşka bir duygu.


Çocuğumuzla ilgili duyduğumuz endişe, yaşadığımız korku çoğu zaman kendi çocukluğumuzdan geliyor, çocuğumuzun da bizim hissettiklerimizi yaşayacaklarını varsayıyoruz. Birçok varsayımda olduğu gibi bu doğru değil ama biz bunun gerçek olduğuna inanıyoruz. Dört Anlaşma kitabında varsayımların hayatımızdaki drama ve üzüntülerin kaynağı olduğu söyleniyor. Kendi adıma hiçbir sebep yokken geçmişte benim yaşadığım bir durumdan dolayı kendi korkularımın Ali’de de olacağını varsayıp belki gereksiz belki gereğinden fazla önem verdiğim birçok konuyu bu farkındalıkla baktığımda anladım, anlamaya devam ediyorum. Kendi çocukluğumuzla, çocuğumuz arasındaki ayrışmayı yapmak çok ama çok kıymetli. Onlara bizim kendi çocukluğumuz gibi davranmak, onlara bunu yüklemek büyük haksızlık. Çocuk en başından henüz anne karnındayken bile her ne kadar iç içe olsalar da ayrı, eşsiz bir birey. Onun kişiliği, doğduğu ev, ortam, yaşadıkları, anne-babası bambaşka. Yukarıda anlattığım çalışmayı yapmak bana bunu bir kez daha tüm çıplaklığıyla gösterdi, o ben değil. Benim bu anlamda zorlandığım konulardan biri de Ali ile ayrılık, onu başka biriyle bırakmak, tam bunları çalışırken benim için çok büyük olan bir adım attım ve onu 2 geceliğine bırakıp eşimle tatile gittim, düşündüğümün çok aksine, hiçbir varsayımımın gerçek olmadığını çok net anladığım bir deneyim olduğunu söyleyebilirim. Belki bir sonraki yazımda bunu anlatarak devam ederim :) sevgiyle

127 views0 comments

Recent Posts

See All
bottom of page